22 Ocak 2010 Cuma

Zaman Satan Dükkan


Beni tanıyanlar bilir, Büyükada'yı oldum olası çok severim. Orada hiç yaşamadım, ne bir akrabamız oldu yaşayan ne de eş dost, yinede Büyükadaya gitmek beni çok mutlu eder.

Orası yaşayan bir masaldır, dantel kıyafetli evler, parke caddeler, rengarenk parlak deriden yapılma koltuklarıyla kenarlarında yapma çiçekli, süslü at arabaları, hele baharda açan mimozalarda olunca mis kokulu bir diyardır benim için.

Bir bisiklet kiralayıp adanın arka taraflarına doğru gittiğinizde çamlardan oluşan koruyu arkanıza alıp denizi tepeden seyrederken doğayla çevrelenmiş olarak tamamen kendinizle başbaşa kalabilirsiniz. İşte belki o zaman düşünürsünüz ada kimlere ev sahipliği yapmıştır, ne hikayeler bilmektedir.

Sessizliğe bürünmüş bir geçmiş gizlenmektedir adada. Huzur doludur. Ahşaptan iki üç katlı zarif ve vakur duruşlu evler kimbilir ne güzel bir hayat sürmüşlerdir.
Büyükada, kardeşçe ve dostça yaşamın örnek gösterileceği dönemlere sahiptir. Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Yunanlılar, Levantenler, Maltalılar, İngilizler, Ruslar, İtalyanlar, Araplar, Fransızlar, Almanlar, Kürtler, Lazlar, Müslümanlar bir dönem beraber ve uyum içinde kendi geleneklerini sürdürerek, birbirlerine öğreterek bir kültür mozaiği oluşturarak yaşamışlardır.


Zaman Satan Dükkan kitabında Büyükadadaki yaşama dair anılar anlatılmakta kısa kısa. 1950 liler, 60 lar dönemi. Benim bilmediğim yaşamadığım bir dönem.
Şimdiyle kıyaslayınca aslında zor bir dönem, yokluk dönemi, kalkınmaya çalışma dönemi, siyasi karmaşanın yaşandığı, teknolojinin gelişmediği bir dönem, amaaaa bunun yanında insan ilişkilerinin çok daha kuvvetli, sıkı ve samimi olduğu bir dönem.

Geleneklerin hissedilerek ve heyecanla yaşatıldığı, akrabalık, komşuluk ilişkilerinin güçlü olduğu, çocukların sokaklarda rahatça oynadığı, oynarken yaratıcılığını kullandığı (çünkü oyuncak yok), fiziksel ve ruhsal olarak daha çok geliştiği bir dönem. Eğlence anlayışı basit ama birlik ve beraberliği sağlayıcı, sohbetlerin bol olduğu, paylaşımın yüzyüze olduğu bir dönem. Cambazhaneler, ortaoyuncular, hele birde buna farklı kültürleri eklerseniz düşünün renkliliği.

Mozaiği oluşturan her parçanın, inancını ve geleneklerini yaşattığını ve bunu herkesin heyecanla samimi olarak paylaştığı bir ortam Büyükada. Bayramlar, Noel, paskalya, yortular, hamursuz haftası, zadik, vs beraberce kutlanmış.
O zamanlar şimdilerde kalmayan seyyar satıcılarda var, bohçacı, iğneci, makaracı, lağımcı (!), sakacı (sucu), yoğurtçu, leblebici, yorgancı, kırık tabak tamircisi, muslukçu, tenekeci, kalycı, eskici, sülükçü (!), sokaklar bunların sesleriyle gün boyu inliyor.

O dönemde Büyükadada gezinmek isterseniz Fıstık Ahmet Tanrıverdi'nin anılarıyla bir tura çıkmanızı öneririm.
Belki çocukluğunuza dair size de bazı şeyler anımsatır veya o dönemle ilgili anne babalarımızın nasıl yaşadığına dair fikriniz olur.

Hiç yorum yok: