25 Ekim 2013 Cuma

Anne babalar... Bir dakika bakar mısınız:)



Bugün çok güzel bir söyleşiye katıldım. Anne Baba Akademisi başlığı altında "Çocukla İşbirliğini Sağlamak" konulu söyleşide Prof. Dr. Eda Balkas Erdoğan ve Çocuk Psikoloğu Bedia Deliduman konuşmalar yaptılar.
Yaklaşık iki saat esprili yaklaşımları ve örnekli konu anlatımlarıyla çocuklarla iletişimlerimizde sıkça yapılan hataları önümüze koydular. Aslında bilinçsizce ve iyi niyetle yapılan öyle hatalar va rki. En çok vurguladıkları 0-6 yaş arası iletişimin çok özenli ve bilinçli yapılması ve çocuğa yanlışlıkla verdiğimiz mesajların onların ruhsal dünyalarında yaralar açabileceği.
Bir kaç not aldım.
Örneğin çoğunlukla onları suçlayıcı şekilde konuşuyoruz.

"Bak yine musluğu açık bıraktın her yer ıslandı, sana kaç kere söyledim musluğu kapat diye, niye anlamıyorsun sen"

"Oyuncakları dağıtmışsın, hiç toplamıyorsun zaten, ne kadar dağınık bir çocuksun"

"Yemeğini niye yemiyorsun, senin için o kadar uğraştım yoruldum sen bana eziyet mi etmek istiyorsun"

Şunu vurguladılar en çok,

BİLGİ, SUÇLAMADAN DAHA ÇOK AKILDA KALIR

Yukarıdaki yaklaşımlar yerine şunlar söylenmeli kısa ve öz olarak.

"Musluk açık kalırsa etrafı su basar"
"Oyuncaklar dağılmış"

Dikkat ettiyseniz onu direkt suçlayacak bir cümle yapısı değil. İkinci tekil şahıs içermiyor.

Suçlamalar içeren bu tarz konuşmalarımız veya kardeşiyle, arkadaşlarıyla yaptığımız kıyaslamalar onların kendi iç dünyalarında farklı mesajlar yaratmalarına neden oluyor, kendilerini değersiz beceriksiz hissediyorlar bu da dış dünyada davranış geliştirmelerinde kendine güvensiz, çekinik kalmalarına sebebiyet verebiliyor.

İletişimde dikkat edilecek 5 madde varmış. Mesela dişlerini fırçalamasını istiyoruz çocuğumuzun

1) Durumu Gösterme, Anlatma,
Hadi dişlerini fırçala .....değil...... Dişlerin kirli gözüküyor

2) Bilgilendirme
Dişler fırçalanmazsa çürür

3)Kısaca Söylemek
Dişler..... Bu çocuğu düşündürtecek ve ne yapması gerektiğini kendi bulacak, daha önce dişlerini fırçalamasını söylediğiniz çocuğunuza zamanla sadece "dişler" diyebilirsiniz.

4) Duygularınızdan söz edin.
Dişlerini fırçalarsan çok mutlu olucam.
Çocuklarımıza duygularımızdan bahsetmiyoruz. Durumlarla ilgili nasıl hissettiğimizi söylememiz gerekir. Örneğin "Kapıyı açık bırakınca içeri sinekler giriyor ve ben çok sinirleniyorum"

5) Not yazmak,
Çocuklara ufak not yazmak onların hoşuna gidiyor, okuma bilmeyenler için bile merak edici bir unsur oluyor ve yazılanı size sorarak öğreniyorlar.
Mesela yemekten önce çikolata yemek isteyen bir çocuk için annesi mutfağa bir not yazmış. "Mutfak yemek saatine kadar kapalıdır" Merak etmiş ne yazdığını çocuk ve annesinden öğrenmiş. Sonrada kardeşine dönüp mutfak kapalı yemeğe kadar demiş:) Kabullenmiş yani... Bazı notlar esprili de olabilir.
Dişler konusunda banyoya şu not bırakılabilir. "Beni kullanmayı unutma.. Diş fırçan"

Bir de şu örneği verdiler, Diyelim ki çocuk evde azmış koşturuyor ve sizi dinlemiyor, siz ona "Sabrım karpuz kadar" diyorsunuz ellerini açıp, bir müddet sonra
"sabrım portakal kadar "diyorsunuz elinizle gösterip, biraz daha kudurma süresinden sonra
"sabrım fındık kadar" diyorsunuz parmaklarınızla göstererek ve sakinliğe geçmelerini istediğiniz belirtiyorsunuz.
Bu betimleme zaman içinde sizin sınırlarınızı anlamalarına yardımcı oluyor ve onlar size sormaya başlıyor anne sabrın ne kadar diye ve oyunlarını ona göre düzenliyorlar.

İnsan iletişiminde yapılması gereken en önemli başlıklar ise şöyle,

1) Dikkatle dinleyin....
Biri size sorununu anlatırken sessizce ve dikkatinizi ona vererek dinleyin, sürekli soru sorarak onu kesmeyin
2) Anladığınıza Dair Sözcükler Kullanın...
Hmmm, evet, yaaa, öylemi...

3) Duyguları tanımlayın....
En önemli ve en zor maddeymiş, onu anlamaya çalışarak o vakada onun neler hissettiğini bulmaya çalışmak.... Sen çok öfkelenmişsin, hayal kırıklığına uğramışsın... gibi

4)Dileklerini Hayali Biçimde Sunun....
Bu da çocuklara yönelik yapmamız gereken bir madde. Örneğin akşam çocuk sizden çikolata istedi, dolapta kalmadığını farkettiniz...
"Çocuğum şimdi dükkanlar kapalı şuan alamayız ama yarın alırız bugünlük idare et" demek mantıkçı bir yaklaşım olur ve çocuklar bunu kabullenemeyebilir.

Onun yerine "çikolatamız kalmamış keşke olsaydı beraber yerdik" diye aynı duyguları paylaştığınızı önce gösterin sonra da "şimdi düşünsene bu dolap kadar bir çikolatamız olsaydı bir ucundan sen bir ucundan ben yeseydim" gibi hayal ile yaklaşmak onu biraz rahatlatabilecek konudan yumuşak bir geçiş yapmasını sağlayacaktır.

İşte böyle umarım bir kaç ipucu getirebilmişimdir seminerden, konferansın sonunda ufak da bir tiyatro gösterisi yaptılar konuşulanla ilgili, çok komikti ve de düşündürücü.....

24 Ekim 2013 Perşembe

The Gravity - Yerçekim (2013)

Yönetmen: Alfonso Cuaron
Oyuncular: Sandra Bullock, George Clooney

Bir grup astronot uzayda bir uydunun tamiri sırasında beklenmedik şekilde bir kazaya maruz kalırlar ve iki astronot şans eseri kurtulur ve uzay boşluğunda dünyaya dönmenin yolunu ararlar.

Notlarım (spoiler içerebilir benden söylemesi)

Film boyunca kendimizi uzayda hissedebiliyoruz, dünyaya uzaydan bolca bakabiliyoruz, bu açılardan göz doldurucu bir film.

Filmin fonu uzay, boşluk, yıldızlar, sessizlik ve huzur olması gerekirken bir an bile aksiyonun eksik olmadığı konusu ile yerimizde hop oturup hop kalktık doğrusu.

Filmin başlangıcında uyduyu tamir eden ekip, Houstonlarıyla bağlantıda gayet eğlenceli bir sohbet içinde. Bir yanda gayet ciddi bir görev başarılmaya çalışılırken Teksasın üzerinde süzülme anında  kovboy müzikleri eşliğinde Matt Kowalsky (George Clooney) adındaki astronotun esprilerle dolu hikayeler anlatarak bir yanda uzayda serbest dolaşma rekoru kırmaya çalışması, belki de Amerikalıların uzay teknolojisinde ne kadar ileri olduklarını gösterme çabası sanki (binlerce kez yapıldığına işaret eden adeta çocuk oyuncağı bir görev olduğunu vurgulayarak).

Aksiyonu boldu dediğim gibi, müziklerle desteklenmiş gerilim sahneleri ile tansiyonu pek düşürmediler. Gerilim aksiyon severler için tatmin edici bir film diyebilirim.

Aile dramı yine olmazsa olmazı tabii. İllaki başkahramanlardan birinde bir aile dramı olacak ki ölümle yüzleştiğinde izleyiciye bir gevşeme modu yayılsın, yani "ölürse sevdikleriyle buluşacaklar işte" rahatlığı..

Sonuç itibariyle uzay boşluğunun keyfini çıkardık mı çıkarmadık mı anlamadım:) Bu kadar sakin bir ortamda "yıldız savaşlarını" aratmayacak neler oldu neler.
Bırakmadı ki bir düşünelim, ne kadar küçüğüz şu evrende, uzay boşluğu ne büyük ve huzur dolu vs:)

Fragmanında, astronot mühendisin, uydunun üzerindeki tamiri esnasında ipi kopuyor ve uzayda tek başına salınıyor. Ben filme gitmeden şöyle bir konu hayal etmiştim.

O uzay boşluğunda kaybolup gidecek biz de uzayın sakinliğinde görsel pek çok şeye şahit olucaz onun gözünde, ooh üç boyutlu bir uzay yolculuğu, sonra insanlığımızı sorgulayacağız, nerden geldik niye burdayız nereye gidiyoruz, rüyalar, halüsünasyonlar, tanrılar vs...

tabi bunu hayal ettim de, elbette oyunculara ve yönetmene bakınca bunu olmayacaği belliydi:)
Bu dediğim senaryoyu kim yazar ve çeker... Belki Lars von Trier ya da Semih Kaplanoğlu mesela:)