2 Eylül 2010 Perşembe

New York Üçlemesi, Paul Auster

Hepimizin sevdiği yazarlar vardır, bir gün bir kitabıyla tanışmışızdır ve bunu bir başka kitabı takip etmiştir. Zaman içinde artık o yazarı tanıyormuşuz hissine kapılırız. Sanki aile dostumuzdur o yada bir arkadaşımızdır. Üslubunu biliriz, tarzını biliriz, onun düşüncelerinde kendimize yer bulmaya çalışırız, benzerliklerimizi keşfetmek isteriz. Onu daha iyi tanımak, yaşadıklarını, hissettiklerini anlamak, yaşama yüklediği anlamları bilmek isteriz. Onun zihninin dolambaçlı yollarında onunla birlikte gezinmek arzusu yatar içimizde.


Paul Auster’ı ilk “Timbuktu” kitabıyla tanıdım, daha sonra “Brooklyn Çılgınlıkları”, peşinden “Yazı Odasında Yoluculuklar” ve en son “New York Üçlemesi” ile toplam 6 kitabını okumuş oldum. Yalnız bir hata yaptığımı, ilk olarak New York Üçlemesini okumuş olmam gerektiğini anladım. Bu kitap Paul Auster’la bir perdenin arkasından gizli de olsa tanışma fırsatı veren ve yaşamından önemli bilgiler sunan bir anahtar.

Yazarın biyografisine kısaca bir gözatmak gerekirse, 1947 yılında Amerika’da dünyaya gelir. Kendisinden 3,5 yaş küçük kız kardeşi büyüdüğünde ağır psikolojik sorunlar yaşar. Küçük yaşta şiirler yazan Auster, 1970 yılında Colombia üniversitesini bitirir. 4 yıl Pariste yaşar ve bu dönemde çeviriler yapar. Amerika’ya döndükten sonra evlenir.

Önemli ulusal yayınlarda edebiyat eleştirmenliği yapar. Daniel adında bir oğlu olur. Daha sonra eşinden boşanır, bir müddet sonra tekrar evlenir ve Sophie adında bir kızı olur. 1986-90 yılları arasında Princeton’da doçentlik yapar. 1990 yılında yayınladığı “The Music Of Chance” (Şansın Müziği) romanı ile, PEN/Faulkner ödülüne aday olarak gösterilir.
1995’te başrolünde Harvey Keitel’ın oynadığı “Smoke” filminin senaryosunu yazar ve ilk yönetmenlik denemesini de bu filmde Wayne Wang ile birlikte yapar. 1995 yılından sonra senarist ve yönetmen olarak bir çok filme imzasını atar. 2006 yılında Prince of Asturias ödülünün sahibi olur.

Paul Auster, Çağdaş Amerikan edebiyatının en özgün yazarı olarak birçok roman, şiir kitabı, biyografi kitapları, denemeler, film senaryoları yazmıştır.

New York Üçlemesi, üç ayrı gibi gözüken romanın biraraya toplandığı bir kitap. Her roman kendi içinde bir hikaye barındırsa da ve bir sonuca ulaşmış gibi gözükse de aslında birbirine açılan gizli tünellerden oluşmakta. Bunun yanında her hikayenin içinde başka hikayelerde yatmaktadır. Yazar her üç kitapta da okuyucuyu bir dedektiflik hikayesiyle sürüklerken, arayanın ve arananın zihinlerine sokuyor, onların düşüncelerinin en ufacık ayrınıtılarını gözler önüne seriyor.

Bir kişiye bağlı olarak yaşayan, onun zihninden geçeni anlamaya ve hatta o olmaya çalışarak zaman içinde tüm benliğini, değerlerini yitiren karakterlerin bir Auster klasiği olarak dibe vurup tekrardan var olma çabaları sonucu kayıp ve kazançlarının muhasebesine tanık oluyoruz.

Yazarın, okurla saklambaç oynar gibi ipuçlarını her kitaba saklayarak ve son kitapta bir ses vererek sobelenmeyi beklediği romanda, okur bazı soruları kendi yanıtlamak zorunda kalıyor. İşte bu noktada ben bazı anahtarların yazarın biyografisinde gizlendiğini düşünüyorum.

Paul Auster romanlarında kahramanlarını en ince ayrıntısına kadar anlatmasına rağmen bunu yalın ve sürükleyici bir dille yapar, birçok betimlemeyle karşı karşıya kalırız fakat bu bize yarattığı ortamın içinde kolayca yer açarken romanın gerçekliğinide arttırır.

New York Üçlemesinin ilk kitabı Cam Kent bizi bir noktaya getirip bıraktıktan sonra, ikinci kitap bizi Hayaletler birinciden alışık olduğumuz yönde ama biraz sisler içinde ilerletiyor. Fakat son kitap Kilitli Oda da sis kaybolup yazarın ayak izlerini takip etmeye başlayınca heyecan içinde koşturup buldum seni demek için bir solukta sona varıyoruz.

Buldum seni diyor muyuz, ya da kimi buluyoruz acaba?

Not: Bu yazım 15 Ocak 2010 tarihinde http://www.artimetre.com/ da yayınlanmıştır. Dikkate değer bir kitap olduğunu düşündüğüm için tekrardan yer vermek istedim.

5 yorum:

Unknown dedi ki...

Nefis bir kitaptır tıpkı ben de senin gibi önce bu kitap yerine başka kitapları okumuştum, daha sonra okumak kısmet oldu. Bu arada son kitabı da çok iyi Auster'in henüz başlayamadım ama tüm yorumlar çok olumlu. Bir de Auster'ı daha iyi tanımak için "Cebi Delik"i okumanı tavsiye ederim.

ebruhu. dedi ki...

Paul Auster'ı kronolojik sırayla okumak, anlamak, çözmeye çalışmak daha iyi olur diye düşündüğüm için ilk bu üçlemeyi okumuştum ben de.

Üç hikayenin birbiriyle bağlantıları, karakterlerin benzerlikleri, ortak noktaları heyecan verici derecede merak uyandırdı bende ve kitabın arkasına sayfalarca not aldığımı hatırlıyorum. (CamKent'teki Sr. Peter Stillman ile Hayaletler'deki Siyah benzerliği gibi, Quinn ve Mavi'nin düşünce yapıları gibi..)

Auster'la tanışmak isteyenlerin ilk okumaları gereken kitabın bu olduğunu düşünüyorum. Dünyasının ne kadar farklı olduğunu görebilmeleri için.

ceren dedi ki...

sinem, az önce hayaletler'i bitirdim ve tüm kafa karışıklığımla araştırmaya başladım, yazın gerçekten bana ilaç oldu. madem öyle, bir de teşekkür edeyim dedim.)

Sinem Ergun dedi ki...

Ceren, ha gayret diyorum, üçüncüyü de okuduktan sonra huzura erermisin bilmem ama çok değişik bir tat bıraktığı kesin:)
hokuyucuyu hep siste ilerletiyor yazar, çok ilginç değil mi?
yazıyı beğenmene sevindim, ben teşekkür ederim:)))

Sinem Ergun dedi ki...

Ceren, ha gayret diyorum, üçüncüyü de okuduktan sonra huzura erermisin bilmem ama çok değişik bir tat bıraktığı kesin:)
hokuyucuyu hep siste ilerletiyor yazar, çok ilginç değil mi?
yazıyı beğenmene sevindim, ben teşekkür ederim:)))