2 yıldır, Kim Ki Duk diye diye ve filmlerini izleyip anlata anlata bitiremedim. Sonunda yüzyüze de tanışmış oldum.
Güney Kore Türkiye Kültür Expo organizasyonu sebebiyle İstanbul'daki Kore filmleri gösterim haftasının onur konuğu oldu ve Marmara Üniversitesinde "Pieta" adlı filminin gösteriminin ardından 2 saat bir söyleşi yaptı.
Tıklım tıklım doluydu salon, Güney Kore filmlerine ve özellikle Kim ki Duk'un kendisine hayranları gerçekten çoktu, özellikle sinema öğrencilerinin ve Marmara Üniversitesi Sinema Bölümünün Başkanı bile onu öve öve bitiremediler ki onlara ben de katılıyorum bu konuda.
Kim ki Duk, bize kısaca o çok ilginç anektodlarla dolu yaşam hikayesini anlattı.
Kendisi fazla okumamış ve 15 yaşında bir fabrikada çalışmaya başlamış, sonra denizci asker olmuş. 30'lu yaşlarında yurtdışına gitmiş, Paris'te ilk kez film seyretmiş ve şok olmuş, yaşı 33 iken. Biz de bunu duyunca şok olduk tabi.
İlk seyrettiği film Kuzuların Sessizliği imiş. 2 yıl sanırım yurtdışında yaşamış,
Ülkesine döner dönmez tüm yaşamı boyunca gözlemlediği şeyleri hikayeleştirip yazmaya başlamış ve senaryolar oluşturmuş, hiçbir eğitim almadan film yapmaya soyunmuş ve 2011 e kadar 15 yıl içinde 15 film yapmış. Durmadan yazmış, her filmin senaryosunu kendi yazmış, yönetmenliğini kendi yapmış, zaman zaman da küçük rollerde oynamış. (Spring, Summer, Autumn, Winter...Spring)
Her film bittiğinde yeni filmi için hazırlıklara başlamışmış bile.
Her zaman yeni filmlerini düşünür geriye dönüp eski filmlerini izlemezmiş. Öyle ki bir gün Tv de bir film izlemiş ve çok beğenmiş bittiğinde kendi adını görünce şaşırmış:)
Ona eski filmleri ile ilgili sorular sorulduğunda pek hatırlamadığını söylüyor, yarım yamalak cevaplar veriyordu. Onun üzerine soru soranlar önce "x" filminiz hatırlıyormusnuz diye teyid alır oldular.
Gelgelelim 2011'de çektiği "Dream" adlı filmin çekimleri sırasında meydana gelen talihsiz bir olay ve üzerine meslektaşlarının sadakatsizliği sonucu kabuğuna çekilen Kim ki Duk 3 yıl bir köy evinde sürgün yaşatır kendine.
İşte o sırada yaşamının anlamını bulduğu film çekme aşkının baskılarına dayanamaz ve "Arirang"ı çeker.
Bir el kamerasıyla hiç bir teknik ekipman kullanmadan, yönetmenin, ışıkçının, montajcının, oyuncunun kendi olduğu belgesel nitelikli bu film, Kim ki Duk tüm iç dünyasını ve iç hesaplaşmalarını olduğu gibi ortaya koyarken, sürgün evindeki yaşamını da detaylarıyla gösterir.
Film bittikten sonra gösterip göstermemekte çok tereddüt eden Kim ki Duk sonuç itibariyle Cannes Film Festivalinden bu filminden ödül ile döner.
Söyleşide hala o evde yaşadığını belirtti fakat artık film çekme orucuna son vermiştir ve Arirang'ın üzerine 3 film daha çeker. Bunlardan bir tanesi işte söyleşi öncesi gösterilen "Pieta" dır.
Pieta başlı başına bir yazı konusu olmasına rağmen yine çok dokunaklı ve düşündürücü bir hikayeyi ele almakta ve tipik olarak Duk'un insani duyguları çok farklı yaklaşımlarla ortaya çıkarma özelliğini korumakta.
Söyleşi Kim ki Duk'un meşhur Arirang şarkısını söylemesiyle son buldu. Arirang'ı seyredenler bu şarkının onun için önemini bilirler:)
Arirang, Kim ki Duk severlerinin yanısıra, başarılarla dolu bir çalışma yaşamı olan, tüm dünyada saygınlık kazanan, ülkesine iyi yönde hizmet ettiği düşünülüp ülkesi tarafından onurlandırılan bir insanın, iç dünyasının hassasiyetlerini, kırılganlıklarını, ve iç hesaplaşmalarını görmek açısından mutlaka izlenmeli.
Ayrıca teknik açıdan, bir kişinin kendini filme almasının sinema severler açısından görüntüsel detaylarını düşünerek ve gözlemleyerek bu filmi izlemesi çok öğretici ve ilginç olacaktır.
1 yorum:
çok ilginç anektotlardı hakkaten :)
Kim ki duk severim, Kore sineması severim..
Güzel yazı için tşkler.
-Arirang extra güzel.
Yorum Gönder