2 Nisan 2012 Pazartesi

Açlık Oyunları - 2012

Yönetmen: Gary Ross
Oyuncular: Jennifer Lawrence, Josh Hutcherson, Liam Hemsworth

Kitabı okuyup da filme gitmekte kararsız olanlara fikrimi ileteyim hemen. Bence hiç durmayın gidin!:)

Çok nadiren, okuduğum kitapların filmlerini izleme şansı elde ederim, bunun sebebi az kitap okuyor olmam mı acaba bilemiyorum:)

Okuduğumuz kitapların filmini izleme fikri biraz tedirginlik yaratır eminim hepimizde çünkü kitaptaki tasvirlerle kafamızda oluşturduğumuz karakterler ve ortam, görsel olarak filmle örtüşmezse hayalkırıklığı yaşatır bize. Bir de derinlemesine hakim olduğumuz olay örgüsü film de kısa tutulmuş veya atlamalar yapılmışsa salçası az suyu bol yemeğe benzer sonunda hikaye:)

Açlık Oyunları kitabı gerçekten etkileyici bir konuya sahip ve kurgusu çok iyi. Okuyan hiç kimseden de fazla eleştiri almadı gördüğüm kadarıyla. Bunu filme yansıtmak başarı gerektirir. Tıpkı Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter gibi -ki ben onların da beyazperdeye çok başarılı aktarıldıklarını düşünüyorum (her kitabı okumamış olsam da)

Madde madde kitap - hayalgücüm - film ilişkisini yazayım hemen, ama ondan önce filmden bağımsız olarak romanla ilgili bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.

Yazar, okuyucunun, kitabın kahramanı Katniss'e başından beri sempati duymasını hedefliyor. Mazlum, fedakar abla, iyi bir avcı, güçlü bir aile bireyi gibi özellikleri olan Katniss hikaye boyunca biran bile okuyucunun sempatisini kaybetmiyor.

Öyleki Açlık Oyunları için sahada neredeyse kimseyi öldürmek zorunda kalmıyor, bir şekilde şansı hep bol oluyor.
İki kere vahşileşebileceği duruma geliyor,
birincisinde Rue'yu öldüren kızı okuyla vurarak nefsi müdafadan yırtıyor okuyucu gözünde,
diğerinde ise, oyunun sonunda geriye kalan 11. mıntıkadaki zenci çocuk'u öldürmek zorunda kalmaması için yazarın bir manupilasyonla onu vahşi hayvana yem etmesiyle masumiyetini koruyor.  (-ki o çocuk Katniss'in hayatını arenada kurtarmıştı, bunun üzerine onu öldürmek olmazdı)
İşte bunlar hikayeyi yapaylaştıran ufak detaylar gözümde. Şimdi maddelerime gelelim,

- Katniss karakterini canlandıran Jennifer Lawrance'ı görünce hiç yadırgamadım, çok iyi bir seçim bence

- Peeta, hayalimde biraz daha şişmandı, ama yüz ifadesi, bakışları, tavırları aynı hayal ettiğim gibiydi, (başarılı)
- 12. Mıntıka ve Capitol iyi resmedilmişti,
- Oyun öncesi hazırlık süresi atlanmadan, önemli detayların herbiri beyazperdeye aktarılmış ve yavaş yavaş oyunların önemi, oyuncuların nasıl birer öldürme makinasına dönüştürüldüğü ve bu oyunun gönüllü birer parçası haline getirildiği iyi anlatılmıştı.
- Capitol'ün insanları ve yaşam tarzları için bir kaç örnek araya sıkıştırılmış, atlanmamıştı.

- Oyunun oynandığı orman, gölet, yangın sahnesi tam hayal ettiğim gibiydi.
- Katniss ve Peeta arasındaki ilişkinin seyiri detay detay gösterilmişti,
- Sonuç olarak finale kadar herşey kitapta anlatıldığı gibi resmedilmişti. Yazar Suzanne Collins'de senaryo ekibinin içinde yer almış zaten ve eminim o da sonuçtan memnundur:)

Kitabı okumuş olan veya olmayın filmi izleyin derim, distopik ve bir sistem eleştrisi olan bu hikaye ile hem geçmiş hem gelecekte insanlık ve hükümet sistemleri konusunda sizi düşündürmeye yetecek.

Kitap ile ilgili Mart 2010'da yazdığım yazıyı aşağıda bulabilirsiniz...

Son zamanlarda hızlı okunma rekorunu kırdığını düşündüğüm bir kitap. Okuyan kişilerin çoğunun yorumuna bakıldığında elden düşüremediklerini, bitirene kadar bütün işlerini ertelediklerini belirttikleri bir roman. Bana soracak olursanız, bende farklı bir şey söylemem doğrusu, gerçekten çok sürükleyici ve merak uyandırıcı bir kurgusu var. Yazım dilinin sade ve akıcı olması da okunurluğunu kolaylaştırıyor. Bu iki parametre birleşince de kitap elden düşmez oluyor haliyle.

Açlık Oyunları aslında, Suzanne Collins tarafından yazılmış olan bir üçlemenin ilk kitabı. Yalnız bu üçlemeye başlamanın şöyle bir sakıncası var, okumaya devam etmek isteyen okuyucular ikinci kitap “Ateşi Yakalamak”’ı bitirdikten sonra üçüncü kitap “Alaycıkuş”u Ağustos’a kadar beklemek zorunda kalacak.

Roman, bilimkurgu macera türünde. Hikaye, distopik bir devlet yönetiminde ve zamandan bağımsız bir dönemde ama teknolojinin çok ilerlemiş olduğu bir tarihte Kuzey Avrupa’da geçmekte. Mıntıkalar halinde sömürge olarak yaşayan toplulukların en korkulu rüyası her yıl yapılan Açlık Oyunları yarışması.

Kura yöntemiyle her mıntıkadan bir kız bir erkek çocuğu seçilip yönetim tarafından belirlenen arenada yaşam mücadelesi verecektir. Üstelik tüm halk bu yarışmaları seyretmekten çok keyif almakta ve üzerlerine bahis oynamaktadır. Hikayenin baş kahramanı 16 yaşındaki Katniss bu yarışmaya katılmak zorunda kalır ve ölüm kalım savaşı başlar.

Romanın yazarı Suzanne Colins, kitabın önsözünde bu hikaye için kendisine ilham veren öğeleri, mitoloji saplantısı, Eski Roma dönemi filmlerine düşkünlüğü ve babasının askeri uzman oluşu olarak belirtmekte.

Elbette bu oyun her okura Gladyatörleri anımsatacak ve bu tarz vahşetin tarihte varolduğunu gözler önüne serecek, daha büyük kapsamlı düşünüldüğünde ise savaşlar da insanların çaresizce arenada yerini alıp öldürmek zorunda kaldığı zamanlar olduğunu hatırlatacak.

Kitabın başlarında, insanlara yapılan bu haksızlığı ve onların çaresizce olanları kabullenişini ağır bir dram olarak hissederken, oyunlar başladığında havaya girip kanlı şiddet sahnelerine alışıverdim.

Hatta kitap bittiğinde bu mücadele daha vahşi yazılmalıydı diye bile düşündüm. Ortam insanı bir canavara dönüştürecek baskıyı yaratmakta olmasına rağmen kahramanımız kitabın sonuna kadar benliğini ve soğukkanlılığını korumayı başaracak şekilde kurgulanmış ve okuyucunun da sempatisini hiç kaybetmemekte.

Daha sert ve ürkünç sahnelerin olması gerektiğini söylemiş olmam, çaresizliğin ve hayatta kalma mücadelesinin daha derin hissedilmesi için ve ayrıca buna çok benzer bir filmi daha önce seyrettiğim içindir.

Battle Royal “Ölüm Oyunu”, 2003 yılında gösterime giren bir film. Burada da hikaye bir grup ortaokul öğrencisinin boş bir adaya götürülüp son kişi kalana kadar birbirlerini öldürmeleri gereken bir oyunun parçası olmaları ve aynı kitaptaki gibi burada da bu oyunları tüm ülkenin televizyondan seyrediyor ve zevk alıyor olması.

Romanın birinci tekil şahıs yöntemiyle yazılmış olmamasını tercih ederdim. Bu şekilde oyunun galibinin kim olacağı baştan belli olmuş oluyor, elbetteki mücadeleyi adım adım takip etmenin heyecanı güzeldi ama yine de bir anlatıcı yoluyla yazılmış olsaydı son ana kadar merakımız en yüksek seviyede olurdu. Bunun yanısıra diğer oyuncularla ilgili daha derin bilgiye sahip olur, onların duygularını ve değişimlerini yakından incelemiş olurduk.

İkinci kitap “Ateşi Yakalamak” hikayeye devam niteliğinde olup yeni bir oyunun habercisidir. Fakat bu sefer kurallar farklıdır, öte yandan yönetime karşı isyan hazırlıkları gizlice başlamak üzeredir.

Konu itibariyle ve popülaritesinin de çok olması sebebiyle yakın zamanda beyaz perdede seyretme ihtimalimiz yüksek diye düşünüyorum.

4 yorum:

Pusulasız Hayat Kitap Sesleri dedi ki...

Kitabı da filmi de çok merak ettim ben de ...

Dışavurum dedi ki...

Ben de kitabı okuyup, filmi beğenenlerdenim.

Adsız dedi ki...

Ben biraz eleştireyim. İkinci Batte Royale ihtimali üzerine izleyip pişman olduğum bir filmdi.Jennifer Lawrance oscar adayı olduğu Vinter's Bone'da kardeşlerine bakmak zorunda kalan genç kız tiplemesini burada da yaşatıyor ki, rolü kapmasının tek nedeni senaryodaki bu detay. Vinter's Bone nere Hunger Games nere. Tuhaf bir kaotik dünyadan gençlik filmi yapmak her yönetmene kısmet olmuyor.

Sinem Ergun dedi ki...

Syrakusa, yazımda eleştiri eksikti haklısın, tamamladın sağolasın:) ama gençlik filmi etiketini yapıştırmasaydın bari (bunu çok kişiden duyuyorum) sen galiba kana bulanmış film bekliyordun. Ben de vahşetin daha fazla hissettirilmesi gerektiğini düşünüyorum olayın vahametini iyice anlatmak adına ama kitapta bile bu azdı. Yine de işin içinde aşk hikayesinin olması mı gençlik dizisi yapıyor konuyu bilemedim:) (ki bu aslında izleyiciyi etkileyip hayatta kalmak adına Katnissin rol yaptığı bir durum) Gümbür gümbür gelen sistem başkaldırısının girizgahı aslında birinci bölüm