12 Ocak 2011 Çarşamba

Jim Jarmusch - Night On Earth

Bu filmi kim seyretse yazmak ister sanırım veya her ortamda arkadaşlarına gönül rahatlığıyla tavsiye eder.
Jim Jarmusch takıntım olduğunu biliyorsunuz artık ve hangi filmini izlesem hemen paylaşmak istiyorum.
Adam o kadar özgün ki, bir kere filmlerini yazarken de çekerken de çok eğlendiğini düşünüyorum, sanki hobisi gibi yapıyor bu işi. Sinema sektörüne de özendiriyor insanı. Yani filmlerini gördükçe insanın bir senaryo yazıp yönetesi geliyor, nekadar zevkli bir işmiş dedirtiyor insana.

Yine reklamatik bir girizgahtan sonra filme geçiyorum. Ben de adamın reklam ve tanıtım menajeri gibi oldum.

Night On Earth
Yönetmen: Jim Jarmusch
Oyuncular: Winona Ryder, Beatrice Dalle, Roberto Benigni,
Yıl: 1991


Film 5 ayrı şehirde geçen 5 ayrı hikayeden oluşuyor. Herbir skeç 20-25 dakika sürüyor. Hepsi aslında bir bütünün parçaları gibi, ortak noktaları bir taksinin içinde taksi şöförü ve yolcuları arasında geçen diyaloglar üzerine kurulu olması.  Ama en çarpıcı özelliği ironi sanatını bu kadar güzel icra ediyor olması.

Her skecin açılış sahnesinde yukarıda gözüken yanyana dizili saatleri görüyoruz. Yolculuğumuza Los Angeles ile başlıyoruz.

1) LosAngeles
Los Angeles'ta bir akşamüstü. Oğlan çocuğu görünümlü varoşlarda yaşadığını tahmin ettiğimiz ve tek hayalinin tamirci olmak olduğu ufak tefek taksi şöförü  (Winona Ryder) ile  sürekli cep telefonuyla iş görüşmeleri yapan sinema filmleri cast ajansı sahibi genç ve güzel bir kadının havalanından Beverly Hills'teki evine doğru olan yolculuklarına tanıklık ederiz.

Karakterlerin izleyicide oluşturduğu ilk algı, yolcunun başarılı, zengin ve güzel bir kadın olmasının yanısıra, taksi şöförü kızın, kadınlığını bastırmış, erkek gibi davranan, fakir ve bu döngüde sıkışmış bir tip oluşu.

Şimdi bu noktada biraz durmak ve bazı şeylere dikkat çekmek istiyorum. 5 kısa öykünün de bariz bir önermesi var. "Hiçbirşey dışarıdan göründüğü gibi değildir."
Jim Jarmusch, yarattığı karakterlerin seyircide oluşturduğu ilk algıdaki güçlü ve güçsüzün 20 dakikalık diyaloglardan sonra nasıl farklılaştığını incelikle gösteriyor bize. Her skeç bitişinde istinasız izleyicinin düşüncelerini ve yaşamda varolan önyargıları sorgulatmayı çok iyi başarıyor.

Filmin bir diğer özelliği ise her şehrin kendine özgü kültürel özelliklerini konuya yerleştirmesi. Genelde yolculuk sırasında şehirlerin kenar mahallerinden geçen taksi bu dokuyu da izleyiciye aktarıyor. Bir diğer dikkat çeken şey ise hikayelerin geçtiği zaman sabaha karşı olduğundan boş sokaklarda dolaşan taksi izleyicinin dikkatini sadece o kahramanlara çekmeyi başarıyor.

2) New York

New York için her Amerikan filminden şöyle bir fikir hepimizde oluştu sanırım. Taksi bulmak çok zor. Her elini kaldırıp taksi diye bağırana taksi gelmez. Yağmurlu havalarda taksi hiç bulunmaz.
Yine bu kurala bağlı olarak bu hikayede bir zenci birtürlü taksi durduramıyor. Hatta eline para alıp havaya kaldırsa bile önünden geçen hiçbir taksi durmuyor. Bir süre sonra önünde duran taksiye binen adam, şöförün bu işte ilk gecesi olduğunu, araba kullanmayı bilmediğini hatta New York'a yabancı olduğunu öğreniyor. Taksi şöförü Helmut, aslında Doğu Almanya'da sirklerde palyaçoluk yapan biridir ve ailesi yoktur.

3) Paris

Paris'te bir gece. Fildişi sahilinden olduğunu öğrendiğimiz gururlu genç taksi şöförü, yoldan kör bir kadını alır. Kadın kör olmasına rağmen herşeye hakim görünmektedir hatta geçtikleri yolların bile farkındadır. Kadının körlüğüne rağmen hayatta güçlü bir yer edinişi, şöförü içten içe sinirlendirmektedir. Kadına körlüğünün acizlik olduğunu gösterme çabaları hep geri teper.

4) Roma

Bu benim favori skeçim. Taksi şöförü Roberto Benigni. Tipik bir İtlayan. Yolda kendi kendine konuşan, heyecanlı, canayakın bir tip. Yoldan bir rahibi arabasına alır. Bu sahne muhteşem:)
Ağırbaşlı hatta bir rahatsızlığı olduğu gözlemlenen rahip pek konuşmamakta fakat taksi şöförünün çenesi hiç durmamaktadır. Adam zor nefes alırken bile sigarasını rahatlıkla yakan taksi şöförü adamın öksürüğe boğulmasını bile aldırmaz. Bir de bunun üstüne yıllardır günah çıkartmadığını ve bu fırsatla günah çıkartmak istediğini söyler, peder bu fikre sıcak bakmasa bile başlar anlatmaya.
Bu günahlar size sürpriz olsun yalnız yerlere yatacağınız kesin:)

5) Helsinki

Helsinki deyince akla ne gelir. Heavy drinkers herhalde. Sabaha karşı 5'te artık uyumak üzere olan taksi şöförü boş boş dolaşırken gelen anonsla üç müşteriyi almaya gider. Yollar buzlu, ve sokaklar bomboştur. Üç sarhoş arkadaş biri baygın halde taksiye binerler. Sert tavırlı ve kavgacı adamları taksi şöförü hizaya getirmeyi bilir. Arkadşları taksi şöförüne baygın olanın neden bukadar içtiğine hak vererek başına gelen korkunç olayları üzgün bir şekilde anlatmaya başlarlar. Taksi şöförü bu olayların hiçöneminin olmadığını asıl en korkunç şeyin kendi başına geldiğini söyler.

Biraz ipuçları vererek anlatmaya çalıştım. Belki ilginizi çekmiştir. Bu arada elbetteki filmin müzikleri Tom Waits'e ait.
Okuduğum birkaç röportajdan da bir iki not ilave edeyim.

- Jim Jarmusch bu senaryoyu 8 günde yazmış.
- Bu filmi yapmasının amaçlarından biri de özlediği arkadaşlarıyla beraber çalışmakmış.
- Başta sadece takside geçen ve az oyuncu içeren bu hikayeyi yazarken çekim aşamasının çok kolay olacağını düşünmüş ama başlayınca kimseye tavsiye etmeyeceği zorlukta bir iş olduğunu anlamış.
- Çekimlerde arabanın kenarlarına monte edilmiş hız rayları, ışık sistemi, donanım ve teçhizat ile içlerine tıkıştırılmış bir sürü adam kullanılmış.
-  Helsinki'deki çekimde trenle çarpışma tehlikesi bile atlatmışlar.

Bu kadar eziyete değimiş ama.

Jim Jarmusch'un izlediğim ve notlarını aldığım diğer filmleri için buraya tıklayabilirsiniz.
İyi seyirler..

7 yorum:

İnsan olun biraz... dedi ki...

Jim Jarmusch, filmlerini izleyip hakkında yazılan kitaplar ve tezleri defalarca okumama lazım bir türlü yazamadığım bir yönetmen.En kısa zamanda ben de ekleyemeye başlayacağım.
Hatırlatma için çok teşekkür ederim.

Berna dedi ki...

"Belki ilginizi çekmiştir" demişsin, resmen meraktan kıvranıyorum! Kesin bu filmi izlemeliyim. Anlatımına bayıldım :)

Sinem Ergun dedi ki...

İnsan olun biraz, bence herkese duyurmakta fayda var, insanlar mahrum kalmasın:)

Berna, çok teşekkür ederim. Film keyifliydi ama anlatmak bile zevkli oluyor:) Umarım sende beğenirsin

Baran Doğan dedi ki...

Benim favori skecim Los Angeles bölümü. Helsinki bölümü çekilirken yönetmen Aki Kaurismaki epeyce yardımcı olmuştur. Alın size yeni keşfedilecek bir yönetmen daha..

Sinem Ergun dedi ki...

Marlonbrando, çok çok teşekkürler hep duyduğum bir isimdi bu değerli önerini hemen yakın plana alıyorum.

narcicegirengi dedi ki...

Bir filmi izlerkenki heyecani, o duyguyu okuyucuya hissettirmek zor bir istir. Ancak o kadar guzel anlatmissiniz ki nerelerde huzunlendiginiz, nerelerde eglendiginiz, nerelerin sizi cok etkiledigi o kadar yerinde belli oluyor ki:) Tebrik ederim. Filmi cok merak ettim, izlenmeli diye not dustum. Sevgilerimle

Sinem Ergun dedi ki...

narçiçeğirengi, çok teşekkürler, mesajın beni çok mutlu etti. Doğru zamanda doğru filmler denk gelince işte böyle keyif alınıyor belkide. Görüşmek üzere, sevgiler..