10 Şubat 2011 Perşembe

Aşk Tesadüfleri Sever

Bu yazı SPOİLER içerir. Ama baştan söyliyeyim hiiç tavsiye etmeyeceğim bir film olacak. Bu yazı da tamamen eleştirel olarak yazılacak ve hiç acınmayacak.

Kaç gündür herkesin dilinde, billboardlarda sürekli reklamı yapılan ve çok övülen bir film. Ben de zaten bu hafta çok seçenek olmadığı için bu filmi seçmek zorunda kaldım. Kulağımda kalan biilgiye göre de 70 li 80 li 90 lı yılları ve günümüzü yansıtan dönem kostümleri ve mekanları ile tesadüfler sonucu yaşanan bir aşkı anlatıyor konusu.

Ama meğer ne melankolik, ne depresif ne üzücü bir konusu varmış ve ne de gereksiz bir yaklaşımmış.

Başlangıç itibariyle özgün bir hikayeye sahip olacağı bendeki fikri sanırım filmin 15. dakikasında eyvah bu filmin sonu iyiye gitmeyecek, oğlanın bir gözü toprağa bakıyor dedirtti bile. O noktada bıraksalar ben senaryoyu aynen geliştiği gibi yazardım zaten. Sonu hariç tabi, eminim sonunu ben daha iyi yazardım.

Mesela ben ve birkaç arkadaşım biraraya gelip hadi beraber bir film senaryosu yazalım desek, sonra içimizden biri dese ki, teseadüflerle gelişen bir aşk hikayesi olsun. Tamam diyip konuyu geliştirmeye devam etsek, desek ki, ay bunlar aynı hastanede aynı anda doğalar, sonra aynı mahallede çocukluk dönemi geçirseler sonra araya yıllar girse hiç görüşmeseler ve bir gün bir tesadüf sonucu tekrar karşılaşsalar.

Tamaaaam buaraya kadar filmin çatısını oluşturduk diyelim.

Bu noktada çocuğa niye kalp hastalığı vermek ister ki arkadaşlardan biri. Ben olsam hayatta kabul etmem, ama grup etti diyelim. O zaman bu noktadan sonra nolacak, çok basit artık dimi, filmin sonu yokuş aşağı hızla yazılır, filmimiz özgünlükten çıktık artık. Oğlan hasta, e ozaman filmin sonunda tam kavuşacaklarken ölecek dimi, evet napalım böyle klişe bir yola girdik o hastalık fikrini atan düzbeyinli arkadaşımız tarafından.

Ama dur biraz daha kurcayalım sonunu. Mesela hani hastanede başlamıştı ya film, hani bebekler yan yana yatıyordu, o zaman bitişte de ikisi hastanede biraraya gelsin diyor arkadaşlardan biri.

Nasıl yapalım peki diyoruz. Diyor ki, işte oğlan kalp hastası ya, kriz geçirip hastaneye gelsin,

eeeeee, kız da hastaneye gelirken kaza yapsın o da başka hastaneye yatırılsın.

Peki sonra napalım. Napıcaz, biraz da sosyal sorumluluk yönü olsun filmimizin mesela organ bağışının önemini anlatalım.
Haaaa anladım, oğlana kalp lazım dimi,  o zaman kız ölsün, kalbini oğlana takalım.
Vay be süper yazdık senaryoyu ha.

Milleti şakur şukur ağlatıcaz, zaten bizim millet bayılır böyle konulara, bak gör nasıl tutar bu konu.
Bencede arkadaşlar, hadi gidip filmi çekelim...

19 yorum:

lolipu dedi ki...

ama olmadı şimdi:((( Katil uşakmış haa.

Blush dedi ki...

herkesin şuursuzca övdüğü şeyler pekte matah değildir zaten.
yazıyı çok sevdim :)

Adsız dedi ki...

Şimdiye dek okuduğum en orjinal eleştiri yazısıydı :)))
sinem bu sefer bize 3. başyapıtını vermedi ama sanat Notlarından babam çıksa okurum :)

aslı hayvanı dedi ki...

filmi seyretmeyeceğim için afiyetle okudum güzel yazıyı. millet o filme başroldeki adam yakışıklı diye gidiyor yalnız, benden söylemesi. konuya, senaryoya, yönetime, çekimlere filan bakan yok :)

Sinem Ergun dedi ki...

lolipu, katil uşak tabi:) hatta bayrak sallıyor ben yaptım diye:))

Blush, teşekkürler, bizim millet Öyle geçer zaman ki adlı diziyide pek bir övüyr hiç seyretmedim gerçi ama o da pek bir ağlatıyormuş, birşey ağlatıyorsa tutuyor işte denklem basit:)

Sinem Ergun dedi ki...

Syrakusa, bilmukabele:))
Başyapıt zincirini de bozdum demek:)

Aslı, zaten filmin tek elle tutulur tarafı o ne yalan söyliyim, ama bu kadar ağlıycağıma açar internetten resimlerine bakarım daha iyi:)

ceren dedi ki...

arka planında ankara var diye bi ara izlesem mi diye düşündüm ama sonra es kaza sonunu okudum, baya bi kahkaha attım, drama queen olmaya gerek yok dedim ehehe, bir de güzelim bülent ortaçgil şarkısı ne hallere düşmüş ona yandım bol bol.

Nihal M. dedi ki...

geçen gün gitsemmi gitmesem mi deyip deyip üşendiğim filme böyle eleştiri gelince insan rahatlıyor acıcık :))
iyikide gitmemişim kötüymüş zaten :)))
dün gece ona gitmedim bari bunu seyredeyim deyip koyduğum Ses filmi var bide bu oğlanın...
kızlar beğendi ben korktum :)))

Esra Uzunoğlu dedi ki...

Valla seni kutlarım canım, harika yazmışsın:) filmi izlemedim ama sen anlatınca izlemiş gibi oldum fakat yine de görmeye gideceğim;) ağlamak istediğim için değil, içinde "aşk" olduğu için... ama keşke bir araya gelip bir film senaryosu yazsak, ne iyi fikir:) çok eğleneceğimize eminim:) sevgilerimle...

caterpillar dedi ki...

ben de geçen akşam izledim.. aynı duyguları paylaşıyoruz.. O kadar klişelerle doluydu ki gözlerim dolmadı bile.. bari dedim kendi kendime; madem hasta çocuğumuz ne biliim kalp aransaydı.. o arada kızımız perişan olsaydı da bu derece klişelere girilmeseydi..

Sinem Ergun dedi ki...

Ceren, aslında bazı sahnelerde filmin çekimlerini beğendim gerçekten. Ankara gözüme öyle bir gözüktü ki, bilmesem gidip yerleşicem oraya:)Yazın çekildiği için gün batarken ışığın sokaklara ve binalara yansıyışı, havuzlu parklarıyla Ankara'nın satışı epey iyiydi. Bu yönünü kutlamak lazım

Sinem Ergun dedi ki...

Nihal, seneye tvye gelir nasılsa boşver. ben onu ilk Hamamda seyretmiştim, Ses korkunçsa pas geçiyim ozaman:)

Esra abla, teşekkür ederim. Demek hala ısrarcısın gitmekte, bari makyaj yapma sinemaya giderken:))Öptüm seni çok..

Caterpillar, benim gibi düşünenler olduğunu bilmek sevindirdi beni. Bir de kalbi de nasıl hemen naklettiler, kan ve doku uyuştu şak diye. O kalbi bekleyen sırada insanlar yok sanki. Amaan düşündükçe saçmalıklar çıkıyor bşver:)

Bero dedi ki...

Ağlamak zaten kolay, ne var ki , hemen 2-3 üzücü şey düşünüp ağlarım. İçim şişmesin diye gitmeyeceğim o filme. Ne gerek var, bu devirde fazladan üzüntüye. Di mi ama :)

Berna dedi ki...

Ben de sinemaya gitme hakkımı bu filmde kullanmayı düşünmediğim için yazını okudum.

Valla Syrakusa'ya katılıyorum, sen ne yazsan okur duruma geldim artık, özellikle sinema yazıların hiç atlamam :)

Sevgiler...

Nesobaby dedi ki...

Nasıl yani Bruce Willis ölümüymüş? Eee ama biz arkadaşlarla gidelim dedik tüm büyüsü bozuldu :)
filmlere hiç ağlamayan İrem bile ağlamış biz de Seda'yla gaza gelip gidelim demiştik ama filmi izlemiş kadar oldum Sinem :)))

Sinem Ergun dedi ki...

Bero çocuğun hastalığını öğrediğim andan itibaren ağlamaya başladım ki bu dk 15ti, boşver delimisin, baby Tv seyret daha iyi:))

Berna, şımartmayın beni, çok teşekkürler, çok mutlu oldum:)

Nesoş, siz bilirsiniz yine, keşke Eyvah eyvaha gitseydim demeyin sonra benim gibi:)

Müge dedi ki...

Biz de dün biraz da mecburiyetten gittik. Türk insanının zayıf noktalarına dokunmak isteyen zoraki bir senaryo olmuş. Yıllarca üzerinde çalıştıkları ne varmış anlayamadım açıkçası. Bizim burada birlikte yazdığımız öykü bile ona bin basardı.. Bence adı "Özgür Ç., Bir Ankara Melodramı" olmalıydı :D
(ezdim resmen)

Eda dedi ki...

Ben sanırım biraz şanslıyım;çünkü hiç bir yorum,eleştiri okumadan,film hakkında dahi üstün körü bilgim varken ilk vizyona girdiği gün izledim.Tamamen objektif.Abartılacak yada baştan sona kadarda kötülenecek bir film değil.Her ne kadar bu tadda kenarda köşede kalmış festival filmleri;amatör,profesyonel filmler mevcut olsada emek dökmüşler kafa patlatmışlar belli.Ki özellikle araştırmalarım üzerinden konuşursam bağlantılar,tesadüfler üzerinden senaryo yazmak veya bunu başka bir sanata dökmek en basitide olsa zor ve riskli iştir.

Başta dediğim gibi nazarımda çok kötü bir film değil.Yıllardır bağlantılar hakkında araştırma yapıyorum,belkide ilgi alanımla ilgili olduğu için filmi 'beğenmedim' diyemiyorum.Çünkü tüm o küçük küçük üzerinde durmadığımız anlar,nesneler,olaylar,durumlar gerçek ya da imkansız olsada üzerinde düşünülerek bağlanmış ve bize sunulmuş:bunu göz ardı edemem.En önemliside filmin kuru bir aşk hikayesi üzerinden gitmiyor oluşu.Hatta ben aşk hikayesinden ziyade aile ilişkilerini ele alışlarını sevdim.Mesela,kronik rahatsızlığı olan ama hayalleride olan bir genç ve onun iyliğini isterken farkında olmadan onu kısıtlıyan koruycu bir aile yapısını işlemeleri her filmde rastlamayacağımız ince,güzel bir ayrıntı ve bir çok izleyiciyle empati kurdurabilecek bir konu.Ama beni sürekli sürekli bir yerlerimden dürtüp rahatsız eden durum varsa o da bu filmin Mehmet Turgut biyografisi gibi olması.Mehmet Turgut'tu çok sever ve sanatına saygı duyarım;ama filmde bu durumun oluşması beni tıpkı giydiğim bir tişörtün etikenin boynumu rahatsız etmesi gibi rahatsız etti.O doğal gidişatı sürekli tıkayıp durdu.

Filmi hiç beğenmeyenlerin,filmi izlemiş insanların''çok ağladık öldük bittik eridik''vari abartmalarından etkilediğini düşünüyorum.Güzel olan birşeyin abartılmasıda haliyle onu itici yapıyor.Filmi seven insanlarında bir çoğu filmi anladıkları için değil ağladıkları için seviyor.''Ben hiç ağlamadım''dediğimde şaşıryorlar''peki sen filimdeki şu bağlantıyı anladın mı?'' dediğimde ''A-A!hayır!''diyorlar.

Ne çok konuştum;ama düşüncelerimi paylaşmak istedim.Umarım sıkmadım. :)

Sinem Ergun dedi ki...

Eda, elbetteki güzel yanları vardı ama yaratıclıktan bence uzaktı, çünkü senaryoyu çok kolay bir yoldan yönlendirmişler, kahramanlardan biri hasta olunca bu birçok gelecek tesadüfe kehannette bulunmuş oluyor ve izleyici için hiç sürpriz olmayan gelişmeler sıralanıyor. Karamsar film çekmek bence en kolayı, bunun yerine bizi şaşırtacak tesadüflerle olaylar gelişseydi sanırım ozaman filmi beğenirdim. Ama dediğin gibi bazı tesadüf sahneleriyle bize yaşamımızda ya gözümüzü dört açmamızı veya sürprizlerle yaşadığımızı anımsatmatı hedeflemişler. Yani eşimizle tanışmadan önce aynı otobüse aynı anda binmiş olabiliriz ama bunu hiçbir zaman bilmeyiz, yinede fikri güzel:) Yorumun iin çok teşekkür ederim, böyle fikirlerimizi paylaşmak çok hoş. Sevgiler..