Kendisi yıllar önce ekmek parası uğruna Karadeniz kıyısındaki köyünden kalkıp okulda hademeliğe başlamış, Süleyman okul çağına gelince de onu yanına aldırmıştı. Oğlunun arkadaşları olduğu için bu sınıftakileri daha iyi tanır, daha çok severdi. Sıranın üstünde bulduğu resme bakıp sıranın altına koymadan önce “Bu Asli da bir garüp çocuk, bugün danismada görduğum kahverengu ceketlu sirik adamun resminu niye çizmiş ola ki” diye düşündü. Resmi koyduğu yerde Aslı’nın yanına alıp çiğnemeyi unuttuğu pembe sakız duruyordu. “Deli kiz” dedi Sümüklü Sarı Süleyman’ın babası, “çiğnemediğu sakizları niye hergun alip durur ki, mezun olana kadar topladiğum sakizlarla bakkal tükkanı açacağum bu giduşle”.
Bu esnada Aslı değil sakızı, dünyayı unutmuştu adeta. Tek amacı bir an önce Ömer ile konuşmaktı. Annesi omuz başında ayakta dikilirken Ömer’in karşısına çöküp yüzüne baktı. Yüzünde gördüğü yalnızca acı değildi, acının yanında korku, merak, heyecan ve yorgunluk da vardı. Aslı bilinçsizce zarfları almak istercesine ellerini Ömer’e doğru uzattı. Aldığı tepki sertti, zarfları göğsüne bastıran Ömer arkadaşını sertçe itti ve arkasını dönüp uzaklaşmak istedi. “Ömer” dedi Aslı çaresizce, “Sana yardım etmek istiyorum, konuşmalıyız”. Lakin cılız sesi ona ulaşamamıştı bile. Ömer’in tek amacı bir an önce eve gitmek ve sakin kafayla olanları düşünmekti.
Ömer evin kapısından girdiğinde avuçlarında zarflar, gözlerinde ise artık zapt edemediği gözyaşları vardı. Salona toplanmış kadınlı erkekli kalabalığı görmezden gelerek odasına doğru gidecekken aniden durdu. Görünüşte her şey bir cenaze evinde olması gerektiği gibiydi. Kanepede oturan gözleri kıpkırmızı annesi, yanında ağlayarak onu teselli etmeye çalışan birkaç akraba, ortada dolanan komşular, fısıldaşanlar, çaktırmadan dedikodu yapanlar. Bunların hepsi olağan görüntülerdi. Ama orada, pencerenin yanında, başları örtülü bir yandan dua edip bir yandan da esasında kendi ölenlerine ağlayan kadınların arasında ayrıksı bir gölge gördü; ince uzun, kahverengi bir gölge. Gölge onu fark edip de hareketlenirken Ömer kendini odasına atmış, kapıyı arkasından kilitlemişti bile.
Kalbi küt küt atan Ömer oda kapısına yaslanıp soluklarının normale dönmesini bekledi. Kapının önündeki ayak seslerini işitiyordu. Anahtarı kilitte bir kez daha döndürürken bir yandan da evdeki kalabalığın bu durumu fark etmemesine şaşmaktaydı, ne deyip de sızmıştı acaba taziye kalabalığına bu gölge. Kendisini Hakan Binboğa’nın çalışma arkadaşı olarak mı tanıtmıştı acaba? “Ah baba” dedi Ömer, “sana nasıl ihtiyacım var, neden gittin, neden beni bu dünyada yalnız bıraktın hem de omuzlarıma taşınması zor bir yük yükleyerek”. Birden aklına geldi: “Tabii ya” dedi, “Aslı, Aslı beni uyarmaya çalışıyordu galiba”. Çaresizdi, ikircikliydi, ne yapması gerektiğine bir türlü karar verememişti. “Neden konuşmasına izin vermedim ki” diye düşünerek pencereye yaklaştı, kulağı kapının önündeki ayak seslerindeydi. Tülün arkasından gördüğü şey birden kalbinin sevinçle atmasına sebep oldu, sokağın köşesinden annesini çekiştirerek hızlı adımlarla Aslı yaklaşıyordu.
Ömer kalbinin çarpıntısı kulaklarında atarken masaya bıraktığı zarflara yöneldi. Zarf elinde tekrar pencereye yanaştı, Aslı apartman kapısından içeriye girerken Ömer de elindeki zarfı açmaya koyuldu…
Öykümüzün Seyir Defteri
Yazan: http://leylakdali.blogspot.com/
Sıra Kimde: http://neoyle-neboyle.blogspot.com/
13 yorum:
aaaahhhh!!! en heyecanlı yerinde!!! ufff .... höynkk..höynkkk....
Ne açılmayasıca bir zarf buuuuuuu:)
Ha ha haaa, yaşasın kötülük:)))
leylak dalı lost'un yapımcılarından daha acımasızsın :))
İçinde çocukların bu kadar olduğu bir polisiye daha var mıdır acaba? :)))
Ömercik de yazık, helak oldu..
Kimse açmak istemiyor zarfı :)))
Ceren, top ortalana ortalana bir hal oldu, şut çeken yok:)
Gözünü seviyim aç şu zarfı:))
evet ya, olayı çözmek bit kadar bana kaldı galiba :))) Çok heyecanlı, eline sağlık valla herkesin, durmadan aynı şeyi tekrarlıyorum ama gerçekten böyle hissediyorum.
açmayın açmayın, o zarf hiç açılmasın,
ayrıca ekip çok hızlı, ben ne güzel bütün yaz saz çalıp dans edecektim, birden kış geldi çalışkan karıncalar:)
İşten eve gelene kadar dzinin iki bölümü daha çekilmiş:))
Bu arada Hakan Binboğa'nın neden ve kim tarafından öldürüldüğü sorusunu da unutmayalım haa. Henüz o konuya dokunan olmadı. Aslında satır aralarında o bulmacanın da parçaları çıkmaya başladı. Bu ekibin telepatik bir bağı var sanırsam:))
eyvahlar olsun, yandım.
hızınıza yetişemiyorum:)))
leylak dalı...polisiyede şahaneymişsin:)))eline sağlık...
Supersiniz tek kelimeyle
arkası yarın gibi izlemek istiyorum ama hızınıza yetişmek ne mümkün yemeklerden sonra birer ölçü alınacak sanırım bu hikaye, merakla bekliyorum:))
Yorum Gönder