22 Kasım 2010 Pazartesi

Bu Nasıl Bir Öykü (Bölüm 11)

Aslı ise telaşını teğmen Perez’e belli etmemeye çalışarak kafasında yüzlerce soru işareti ve hızla atan kalbine rağmen gülümsemeye çalıştı.


Mustafa, Prof. Simon’un evine Aslı gelmeden ulaşmış olmanın verdiği bir rahatlamayla içeri girdi. Aslında hem o hem de Perez Aslı’nın Ahmet tarafından profesöre yönlendirildiğini anladıkları an harekete geçmişlerdi. Mustafa kimliğini saklamak zorundaydı, ama eğer teğmen Aslı’yı arabaya binmeye ikna edemeseydi Aslı’ya zarar gelmesi pahasına da olsa bir şekilde o günlüğün profesörün eline geçmesini engellemeliydi. “Neyse ki…” diye iç geçirdi eve girerken. Buraya kadar gelmişken Prof.Simon’la detaylı bir konuşma yapmalı ve neler biliyor öğrenmeli ve elindeki belgeleri yok etmeliyim, bunun için geç bile kaldım diye düşündü. Kapıyı açıp içeri girdiğinde Prof.Simon bir dünya haritasının üzerindeki çeşitli noktalara düştüğü notlara yenilerini eklemekle meşguldü. Kapının açıldığını duyunca arkasına döndü ve önce o eski ayakkabıları gördü, evine sessizce ve izinsiz giren adamı süzmeye başladı. Uzun boylu, zayıf, kavruk tenli, eski kahverengi bir ceket giymiş, hani arkadan görse dikkatini bile çekmeyecek bu adamın gözlerindeki o adeta hipnotize edici bakışlar ve yüzündeki sol gözünün hemen yanındaki üç noktanın oluşturduğu üçgeni görür görmez gözleri hayret ve korkuyla açıldı.

Aslı çocukluğuna ait bir hatıra olan teğmen Perez’in yanında sessizce oturmuş onun anlatacaklarını dinlemek için sabırsızlanıyordu. Perez, eve kadar sabretmelisin dedi. Anlatacaklarım çok önemli. Oysa Aslı’nın kafası çok karışıktı, zihni sorularla doluydu kime güveneceğini bilemiyordu. Teğmen Perez bunca yıl sonra, tam da bugün niye ortaya çıkmıştı? Ömer’in hayatındaki bu sırla ilgisi neydi? Bir ara aklından ışıklarda durduğunda arabadan inip hızla oradan uzaklaşmak geçti. Yüzlerce düşünce kafasından geçerken birden avuçlarındaki yeşil kurdele parçasının sıcaklığını hissetti. Yeşil kurdeleyi kendisine hediye eden anneannesi geldi aklına, çocukluğunu düşündü, annesini, babasını, ailesine küsüp anneannesinin yanına kaçtığı günleri hatırladı. Anneannesini ne çok severdi, pamuk ninesiydi onun. Pamuk ninesini düşününce birden kendini çocukluğundaki gibi güvende hissetti ve gülümsedi. Farklı bir şey vardı pamuk ninesinde, etrafına yaydığı bir huzur dalgası vardı sanki. Onun evinde kimse sesini yükseltmez, küs girenler barışır, sanki pamuk nine etrafına huzur yayardı. Aslı kendini çok mutlu ve güvende hissederdi onun yanında. Aynı huzuru Ömer’in yanında da bulduğunu ve Ömer’le birlikte olmak için belki de bu yüzden bu kadar çaba harcadığını düşündü. Her şeyini bırakıp gelmişti Viyana’ya ve yıllardır dönmemişti ülkesine, hatta çok sevdiği pamuk ninesinin cenazesine bile gidememişti.

Aslı artık kendini güvende hissediyordu, teğmen Perez’e karşı duyduğu şüpheler sanki birden yok olmuştu. Sihirli bir el gelmiş ve Aslı’nın yüreğindeki şüphenin yerine sınırsız bir güven yerleştirmişti. Aslı ninesini, Ömer’i, annesini düşünürken araba durdu, Perez geldiklerini söyledi. Aslı Perez’in sesiyle kendine geldiğinde şehir dışında eski bir apartmanın önünde arabanın durduğunu gördü. Perez’in arkasından asansöre bindi, asansörde derin bir sessizlik vardı. Perez apartman dairesinin kapısını açıp içeri girdiklerinde Aslı gözlerine inanamadı, beklediği eski bir apartman dairesi ve birkaç eşyaydı. Gördükleriyse duvarlara asılmış çeşitli haritalar, gezegen maketleri, bilgisayarlar, masaların üzerinde kağıt yığınları ve devasa bir teleskop…Şaşkınlıkla teğmen Perez’e döndüğünde ilk kez yüzüne dikkatle baktı ve sol gözünün kenarındaki dövmeye benzer üçgeni gördü. İşte o an teğmene niye güven duyduğunu anladı, çünkü aynı işaretten anneannesinde de vardı. Perez, kahve yapmak için mutfağa geçtiğinde Aslı üzerinde çeşitli işaretler olan dünya haritasını incelemeye başladı. Dünya haritasının hemen yanında ise bir yıldız haritası vardı.

Ömer ve Erkin Amca, Prof.Simon'un evine vardılar; kapının açık, her yerin dağınık olduğunu, evde kimsenin olmadığını görünce, şaşkınlık ve korkuyla birbirlerine baktılar. Duvarda asılı olan harita yer yer parçalanmış, kağıtlar yerlere saçılmıştı. Erkin Amca haritanın üzerinde elini gezdirdi, Ömer’e dönerek “Mustafa” dedi. Ömer birden Mustafa’nın ona okul bahçesinde içinde babasının veda mektubu olan sarı zarfı verdiği anı anımsadı. Mustafa’nın adını tekrar duymak, babasının ölümüyle birlikte alt üst olan yaşamını ve çocuk yaşında üstlenmek zorunda kaldığı ağır sorumluluğu anımsattı. Yüreğinden bir öfke fırtınası geçti. Erkin Amca ona dönerek “Öfken yanlış kişiye oğlum, babanın ölümü halinde sana ulaştırılmasını istediği mektubu vermek görevi o zaman Mustafa’ya verilmişti. Duygularını doğru kanalize etmeyi öğrenmelisin. Mustafa bize not bırakmış.” dedi ve haritayı gösterdi. Ömer haritaya baktı ve derin bir nefes aldı. Aslı güvendeydi.

Teğmen Perez elinde kahve fincanlarıyla odaya geri döndüğünde Aslı’dan koltuğa oturmasını rica etti ve sakin, ikna edici bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

- Şimdi duyacaklarını sana anlatıp anlatmamak konusunda uzun süredir kararsızdık.

- Çoğul konuştunuz?

- Evet Erkin ve ben uzun zamandır seni ve Ömer’i koruyor ve takip ediyoruz. Babasının bıraktığı günlük ve şifrelere ilişkin biz de uzun zamandır çalışıyoruz.

Aslı öfkeyle çantasını açtı ve içinden çıkardığı günlüğü masaya fırlattı.

- Ne var bu günlükte Allah aşkına. Bir takım yazılar, şekiller, haritalar…Nedir bunu bu kadar değerli kılan diye haykırdı.

Teğmen Perez kahvesinden bir yudum içti ve derin bir nefes alıp konuşmaya başladı.

- Bu sır yüzyıllar öncesinden bugüne kadar bizler tarafından korundu. Dünya kurulduğunda insanoğlu son derece ilkel koşullarda yaşıyordu, sonra biz geldik.

- Siz kim? diye sordu Aslı.

- Belki Mu kıtasına ilişkin efsaneleri, Mayalar’ı, İnkaları duymuşsundur. Dedi teğmen Perez.

- Evet evin heryeri bu uygarlıkları anlatan kitaplarla dolu, Ömer bu konularda çok fazla okur.

Teğmen Perez ayağa kalktı ve duvarda asılı tahtaya yarım bir daire, altında bir yıldız ve hemen sol tarafına da bir üçgen çizdi, çizdiği şeklin hemen yanında ayakta durarak anlatmaya başladı. Aslı gözlerine inanamadı, bu üçgen teğmen Perez’in sol gözünün kenarındaki dövmeye benziyordu.

Bu sembol eski Mısır hiyerogliflerinde bulunan Sirius yıldızını göstermektedir. Ayrıca pek çok Maya ve İnka tapınağında da Sirius Yıldızı’nın adı geçmektedir. Tek tanrılı dinlerde de adı sıkça geçmektedir. Kuran’ı Kerim’de NECM suresinin 49.cu ayetinde [ Şİ'RA YILDIZININ DA RABBİ O' dur.] denmektedir. Burada bahsedilen Şİ'RA yıldızı, Gökyüzünün en parlak yıldızı olan SİRİUS Yıldızıdır. Yani Dünya'yı koruyan-gözeten, Dünya İnsanlarını yetiştiren-bilinçlendiren-kotlayan-denetleyen Rabsal ve Ruhsal Hiyerarşinin Merkezi olan SİRİUS' un ve oradaki Varlıkların dahi Rab' lerinin olduğu ve Bunun ALLAH olduğu gerçeği açıklanmaktadır.

Aslı şaşkınlıkla, adeta nefes almadan dinliyordu. Perez devam etti.

İşte Dünya ilk kurulduğu zamanlarda Sirius Yıldız Sistemi’ndeki gezegenimizden bir grup olarak bizler Dünya’nıza geldik ve yeni bir medeniyet kurduk. Ancak insanoğlu hırsına yenik düştü ve bizleri yok etmek istedi. Gezegenimizin ileri gelenleri Dünya’yı terk etme kararı aldılar, Dünya’yı korumak ve yeryüzündeki dengeyi sağlamak amacıyla belirli sayıda nöbetçi bıraktılar. Irkımız zaman içinde kromozomlarda meydana gelen birleşmeler sonrası genetik olarak bozuldu ve giderek azalmaya başladık. Biz azaldıkça Dünya’ya kaos hakim olmaya başladı, savaşlar arttı. Bazılarımız güçlerinin hiç farkına varmadan yaşadı, tıpkı anneannen gibi.

Aslı adeta çığlık atarcasına pamuk ninem diye haykırdı. Teğmen Perez Aslı’nın gözlerinin içine bakarak,

-Sakin ol, sana duyacaklarının çok önemli olduğunu söylemiştim. Ömer’in babası gezegenimize giden yolu gösteren yıldız kapısının yerini ve sırrını saklayan emanetçilerden biriydi. İşte bu yüzden de öldürüldü. Yıldız kapısının Güney Irak’ta bir Sümer Tapınağında olduğunu sanıyoruz. Ama henüz Papirüs’ün sırrını çözemedik. Belki… teğmen Perez cümlesini tamamlayamadan kapı açıldı. Gelen…

Öykümüzün Seyir Defteri

Yazan: http://nbkarakitap.blogspot.com/
Sıra Kimde: http://narciceginindunyasi.blogspot.com/

 

14 yorum:

Estar Abi dedi ki...

Henüz tamamını okumadım birazdan okuyacağım da, arkadaşlar;

Son iki bölümdür bizim Perez'i hala teğmen olarak görmekteyiz. Yahu bu adam 20 senede hiç mi rütbe almadı? Çoktan İspanya Genelkurmay başkanı olması lazımdı:))

Estar Abi dedi ki...

Evet, o sarı zarfı ilk ortaya atan kişi olarak içindekini yazılı bir metinden farklı bir şey olarak düşünüyordum ama gideceği noktanın da astral metafizik bir nokta olmasını diliyordum, dileğim gerçekleşti:)))

Bu arada Ömer'e zarfı veren öğretmenin adı da Semih Tarhan olacaktı.:))

CEPAYNASI dedi ki...

Perez yeterince iyi bir asker değil,hiç terfi alamadı:p

Sinem Ergun dedi ki...

O teğmenlikten emekli olmuş, ondan rütbe orda kalmış:))

Yalnız farkettinizmi Kara kitap ne kadar usta bir bilimkurgu yazarıymış meğer. Dayanaklarıyla, tanımlamalarıyla hiçbirşeyi havada bırakmadı, üstelik sahmeden saheneye gezindirdi bizi, bir koştuk Aslı'ya ordan Mustafa'ya, bir Aslı'nın çocukluğuna ordan Ömer'lere, film senaryosu gibiydi nasıl keyifle okudum, birkaç kez daha okurum daha:))) Ellerine sağlık diyorum....

Bero dedi ki...

Ee , Aslı peynirli maydanozlu sandviç yiyordu :)
Çok çılgın bir ekip oldu bu, süpersiniz, elinize sağlık

Adsız dedi ki...

Bu öykü hakikaten çok ilginç oldu :)))Perez ömrünü bu öyküye adadı terfi alamadı :)

Narçiçeği / kültür sanat edebiyat müzik dedi ki...

Bu akşam 12.bölümü gönderiyorum.

kara kitap dedi ki...

sarı zarfı öğretmen selim tarhan'a veren kahverengi ceketli esrarcengiz adam değil miydi?öyküyü o kadar da dikkatli okudum kurguyu bozmamak için,bütün bayram boyunca kafamda yazdım durdum,ama dün daha fazla bekletmemek için biraz acele ettim.aslında aklımda başka işaretler şifreler falan vardı,ama kurguya tam olarak oturtamadım.neyse top devam edecek arkadaşlarda.yalnız sadece 5 kişi kaldı galiba sonuca doğru yaklaşıyoruz.kim geldi acaba?

ceren dedi ki...

kocaman bir vayyyy çekmek istiyorum, sır nihayet açıklandı ve baya etkileyiciydi, tebrikler.

sarkaç dedi ki...

Süpersiniz. Uzun zamandır bu kadar keyifle bir öykü okumamıştım. Öykünüzü romana döndürmeye ne dersiniz?

Gökşen dedi ki...

Sinem, benim gözüm korktu bu gelişmelerden. sen beni listeden çıkar derim. herkeste ne cevherler varmış yahu! ben anlamam pek metafizikten, bilim kurgudan... Yok arkadaş, ben yokum.

Sinem Ergun dedi ki...

Gökşen, maalesef çok geç, listeye yazdım seni bikere:)) sondan bir öncesin, o zaman kadar birçok gizem çzöülmüş olur:) hepimiz uyduruyoruz ama çok zevkli bence sende yaz vazgeçme, son kararınmı

Gökşen dedi ki...

Sinem, sona kaç kişi kaldık? :)) Dönem ödevleri bu kadar baskı yapmamıştı üzerimde :)) tamam gazı aldım :) umarım mutlu sona yakın bir yazı olur, çözün gizemi arkadaşlar, hadin gari :))

not: çok gülücüklü bir yorum oldu bu, benim yazıya da fena gülecekler :))

Sinem Ergun dedi ki...

5 kişi kaldı galiba, birinci bölümden önceki yazıda liste var oradan kimler kalmış öğrenebilirsin, devam etme kararına sevindim, ben en çok kendi yazıma güldüm, yazarken de okurken de, çok enteresan geldi, ilk defa bir hikaye yazıdm daha doğrusu bir bölümünü:)) zaten onda da konuşturmuşum hep kahramanları niyeyse:)