Daha fazlasını göremiyordum ve zilin çalması için öyle sabırsızdım ki, birden omzumda hissettiğim bir el beni irkiltti. Dönüp baktığımda sıra arkadaşım Eda olduğunu gördüm. Dışarıya bakmaya o kadar dalmıştım ki, onu dinleyeyim diye öğretmenimizin beni uyarıp durduğunu bile fark etmemiştim. Öğretmen sınıfta sessizce durmamızı, acil bir durum için gitmesi gerektiğini, eğer diğer sınıfları rahatsız etmeden dersin bitmesini beklersek, yarınki derslerden birinde bizi okulun yanındaki oyuncaklara götüreceğini söyledi. Herkes çok sevindi. Ben de ilk anda sevindim, ama aklım acil işin ne olduğuna takılmıştı.
Koşarak öğretmenin yanına gittim.
“Öğretmenim, Ömer nerede?”
“Aslı’cığım, hadi sen şimdi resmine devam et. Ömer’le ben ilgileneceğim.”
“Hayır, ben onu çok merak ediyorum. O gelen adam kim? Ömer niye kaçıp duruyor, ağlıyor? Hâlbuki ben her şeyi dün nasıl yaptıysam öyle yapmış, bugünün de iyi geçmesini istemiştim. Ömer karnıma vurdu önceden, ama ben onun bir üzüntüsü var diye düşünüyorum hep. O yüzden de hiç kızmıyorum ona. Seviyorum ben onu. Merak da ediyorum. Çok sevdiğim peynirli maydanozlu sandviçimi bile onunla paylaşmak isterim. O gelen adam zarar vermez değil mi ona?” Bir solukta söylemiştim bunları. Öğretmenim şaşırmıştı. Omuzlarımdan tutup, masasına doğru yaklaştırdı beni. Ve sanki bir sır paylaşıyormuş gibi fısıldayarak:
“Madem bu kadar endişelendin arkadaşın için, o zaman sana söyleyeyim. O gelen adam onun babası. Tabii ki zarar vermez. “
“Hayır, onun babası değil o amca. Ben biliyorum Ömer’in babasını.”
“Bak, çok heyecanlandığın için sana bunu söyledim. Bırak gerisini büyükler düşünsün. Kafanı bunlarla yorma. Haydi, şimdi resminin başına.” deyip başımı da okşayarak, beni sırama doğru yöneltti.
-Aynı anlarda gemide-
Kaptan Fran Val ve teğmen Perez Villagrasa, asker selamıyla birbirlerinden ayrılırken, teğmenin aklında Türk subayın son sözleri vardı. Mallorca’nın Porto Cristo limanında gemiden ayrılan Perez’in, emanetiyle birlikte uzun bir yolculuğu vardı. Bayrağa sarılı tabutu Türkiye’ye ve ailesine ulaştırma görevini özellikle talep etmişti. “İstanbul” demiş olmasını yadırgamıyordu; Hakan Binboğa oralıydı. Kendi elleriyle hazırladığı paketin, cenazeden önce ailesine iletilmesine özen göstermişti. Çünkü Binboğa’nın kişisel eşyalarının arasından bulduğu notlarda, kendine bir şey olması durumunda, o zarfın belirtilen adrese acilen iletilmesi istenmişti. Son sözleriyle Perez’in bütün merakını uyandıran bu Türk subayın notlarını istemeden de olsa okumuştu. Çok sıkı olmasa da Binboğa ile ilişkilerinin iyi olması, onun son sözleri ve notlardaki ayrıntılar, bu insani görevde yer alması için yeterliydi. En çok da o küçük çocuğu merak ediyordu.
Öykümüzün Seyir Defteri
Yazan: http://mugesandik.blogspot.com/ Sıra Kimde: http://syrakuza.blogspot.com/
8 yorum:
Müge, gemiye bağlanman süperdi:))
Öğretmen ise amma kötü yalancıymış, diye diye babası dedi yahu:))))
Teğmeni de yola çıkardın,
sayende biraz daha ilerledik,
Ellerine sağlık,
harika bir arkası yarın oldu bu :) Müge kalemine sağlık..
Amaneeey, sıra yaklaştı. Syrakusa torpil istiyorum, arkandan sıra bende, bağlantısı kolay birşeyler yaz:)))
çok iyi...
meraktayım:))
Benim hikayem oldu bu, adımı da vermiş bak :))
Gemiye geliş çok iyi, herkes ne harikaymış yahu. Ben başlatarak ne kadar kolay bir iş yapmışım, devam etmek hiç kolay değil, bu kadar detaya gir çık, harmanla.
Ben öylece, creep'in dediği gibi uyuz uyuz başlatmıştım, uyuz muyuz ama bendim o, gerçekten :))
Müge'nin başarısı, öncüllerinin -ki biri de benim bunların- kafasından geçenleri aynen devam ettirmesi olmuş. Yahu ben olsam böyle devam ettirmezdim dediğimiz hiç bir durum yok hikayede. İspanya'dan Türkiye'ye yolculuk da başladı:)) Hadi hayırlı yolculuklar bakalım:)
Sıra arkadaşı oldum Aslı'nın sanırım =)
Çok güzel yol almakta hikaye.Bu gidişle sanırım ülkeler arası yolculuk yapan polisiye tadında bir hikaye olacak : )
Sağolunuz hepiniz. Bence bu kolay kolay bitemeyecek. Yeni katılım olmaz ve öykü de bitmezse, turu baştan mı başlatırız acep? :)))
İşte asıl o zaman yandık :)
Yorum Gönder